Paylaş
ABD Kongresi 1974 yılı sonunda Kıbrıs Barış Harekâtı’nı gerekçe göstererek Türkiye’ye silah ambargosu uygulamayı kararlaştırdığında, Erdoğan Öznal Eskişehir’deki Birinci Hava Jet Üssü’nde kurmay yarbay rütbesiyle 111’inci Filo Komutanı olarak görev yapmaktaydı. Filonun envanterinde o dönemde F-100 av bombardıman uçakları bulunuyordu.
Öznal, ambargonun 1975 yılında uygulamaya konmasıyla birlikte etkisinin kısa zamanda hissetmeye başladıklarını çok iyi hatırlıyor.
Eskişehir’de 1974-76 yılları arasında görev yapan Öznal, komutanı olduğu filoda toplam 20 adet F-100 bulunduğunu, ancak yedek parça sorunu ve buna bağlı olarak karşılaşılan arızalar nedeniyle aktif kullanılabilecek uçak sayısının zaman zaman 7-8’e kadar düştüğünü anlatıyor.
“Uçağın bazı kritik parçaları arıza yaptığında, bakım ve onarımı sağlayacak kitler ABD’den geliyordu. Kitlerin sevkiyatı kesildiği için uçağın onarımı yapılamıyordu. Bu durumun üzücü bir sonucu, filoya eğitim almaya gelen yeni genç teğmenleri uçurmakta ciddi zorluklar yaşıyorduk. Çünkü havalandıracak yeterli uçak yoktu. Her bakımdan çok sıkıntılı bir durumdu” diye konuşuyor.
Öznal’a göre ABD’nin silah ambargosu kısa zamanda bütün hava kuvvetlerinin operasyonel yeteneğini ciddi bir şekilde sarsmış, kuvvetteki uçakların toplamda yaklaşık yüzde 30’u “parça bekler” duruma girmiştir. Bir başka anlatımla devre dışı kalmıştır.
KONGRE BAŞKAN’IN VETOSUNU AŞABİLDİ
Kıbrıs Barış Harekâtı, 1974 yılında 20 Temmuz ve 14 Ağustos’ta başlamak üzere iki aşamada gerçekleştirildi. Harekâta tepki olarak silah ambargosuyla ilgili karar, Yunan Lobisi’nin inisiyatifi ile ABD Kongresi’nden 1974 aralık ayı sonunda geçmiştir.
“Türkiye’ye Silah Satışlarının ve Verilen Askeri Kredilerin Durdurulmasına İlişkin Yasa” önce eylül ayının ikinci yarısında Temsilciler Meclisi ve Senato’dan geçmekle birlikte 15 Ekim 1974 tarihinde Başkan Gerald Ford tarafından veto edilmiştir. Ardından yasanın 17 Aralık’ta Senato’da 43’e karşı 49, Temsilciler Meclisi’nde ise 189’a karşı 209 oyla kabul edilmesiyle, Başkan’ın vetosu aşılmıştır. Başkan Ford’un 30 Aralık tarihinde onayladığı bu yasanın uygulaması 1975 mayıs ayını bulmuştur.
Bu karar çerçevesinde Türkiye’ye Askeri Dış Satış (FMS) kredileri ve aynı zamanda yapılan her türlü askeri malzeme transferi tümüyle durdurulmuştur. Bunun doğrudan sonucu, kaynak olarak çok büyük ölçüde ABD’den silah teminine bağımlı olan TSK’nın tedarik hattının tümden kesilmesi olmuştur. ABD’den askeri dış satış kredilerinin en geniş bölümünü kullanan Hava Kuvvetleri de şiddetli bir şekilde etkilenmiştir ambargodan.
PARÇA BEKLER UÇAK SAYISI 150’YE ÇIKINCA...
Ambargo, 1976 yılında başkan seçilen Demokrat Jimmy Carter yönetiminin gösterdiği yoğun çaba sonucu Kongre’de 1978 ekim ayında alınan yeni bir kararla güçlükle kaldırılabilmiştir. Uygulama üç buçuk yıl kadar sürmüştür.
Sonradan kaldırılsa da, bıraktığı miras itibarıyla etkileri hemen ortadan kalkmamış, bütün tedarik sorunlarının aşılabilmesi çok uzun yıllara yayılmıştır.
Nitekim, bu sırada terfi edip kurmay albay rütbesiyle 1980-81 yılları arasında Hava Kuvvetleri Komutanlığı Genel Sekreterliği görevini üstlenmiş olan Erdoğan Öznal, bu mesaisi sırasında da karargâhta ambargonun yol açtığı olumsuz sonuçlarla uğraşmaya devam ettiklerini anlatıyor.
Bu yıllar Hava Kuvvetleri’nde ciddi olarak uçak sıkıntısı çekildiği bir dönemdir. Envanterdeki F-100’ler ve F-104’ler eskimiş, bakım ve idameleri sorun haline gelmiştir. Pek çok NATO ülkesi bu uçakları envanterinden çıkartmış ya da çıkartma sürecindedir. Hava Kuvvetleri’nin envanterinde yalnızca F-4’ler (Fantom) sorun çıkarmadan yola devam edebiliyordu.
Öznal, 2020 yılında yayımladığı “Ömrümün Yarısı, Hava Kuvvetlerinde 40 Yıl” başlıklı hatıratında, 1980-81 döneminde kuvvette “parça bekler uçak” sayısının bir ara 150’ye kadar çıktığını belirtiyor ve şöyle diyor:
“Yaklaşık 600 uçaklık bir hava kuvvetinde bu çok yüksek bir sayıydı. Haftada bir gün (kuvvet komutanına) yapılan karargâh brifinglerinin en önemli gündem maddelerinden biri ‘parça bekler’ uçakların durumuydu. ABD ambargosunun olumsuz etkileri devam ediyordu.”
HİBE UÇAKLAR PARÇALANIP YEDEK PARÇA YAPILINCA
Bu dönemde yeni F-16 savaş uçakları alan Batı Avrupa ülkeleri devre dışı bıraktıkları F-100’leri ve F-104’leri NATO dayanışması çerçevesinde bazen çok az bir fiyatla, bazen de hibe olarak Türkiye’ye veriyorlardı. Kanada’dan T-33, Danimarka’dan F-100, Belçika, Norveç, Almanya ve Hollanda’dan F-104 uçakları gelmişti.
İlginç olan nokta, bu şekilde alınan uçakların tümünün uçurulmamasıdır. Zaten bu uçakların bir bölümü uçurulabilecek durumda da değildir o zaman. Öznal, kitabında “Hava kuvvetlerimiz bu uçakları almaya mecburdu. Ancak bu tür uçakları genelde uçurmuyor ve parçalıyorduk. İhtiyaç oldukça üzerlerinden parça söküp diğer arızalı uçaklarımıza takıyor ve onların faaliyetlerini sağlıyorduk” diye anlatıyor.
EGE’DEKİ DENGE ANCAK F-16’LARLA LEHİMİZE DÖNDÜ
Emekli korgeneralin o dönemle ilgili özellikle vurgulamak istediği bir konu var. Ambargo ve sonrasında devam eden sıkıntılı zamanlarda, gerek üslerde görev yapan uçak bakım personelinin fedakârlıklarının gerek kuvvet komutanlığı karargahında lojistik planlamadan sorumlu olan ekiplerin mesaisinin “her türlü takdirin üstünde olduğunu” kaydediyor
Dünkü sohbetimizde belirttiğine göre, ABD silah ambargosu nedeniyle Türk Hava Kuvvetleri’nin uğradığı bütün bu olumsuzlukların tam anlamıyla aşılabilmesi 1990’lı yıllarda F-16’ların devreye girmesiyle mümkün olabilmiştir.
“Zaten bütün bu sıkıntılı dönemde, Ege’deki uçuşlarda Fransız Mirage-2000 uçaklarına da sahip olduğu için nispeten Yunanistan lehine şekillenen denge, 1990’lı yıllarda F-16’ların hava kuvvetleri envanterinde ağırlık kazanmasıyla birlikte Türkiye’nin lehine dönmüştür” diyor Öznal.
AMBARGONUN HAYIRLI BİR SONUCU
Bu yazıda ABD ambargosunun yalnızca Türk Hava Kuvvetleri’ne dönük sonuçları üzerinde durduk. Kuşkusuz, Kara ve Deniz Kuvvetleri açısından ortaya çıkan olumsuzluklar da ayrı değerlendirmelerin konusudur.
ABD silah ambargosunun Türkiye’ye yaşattığı en kritik tecrübe, ülkenin savunma ihtiyaçlarını karşılamada dışa bağımlılığın yol açabileceği maliyeti çok sert bir şekilde göstermiş olmasıdır. Bu tecrübe beraberinde kamuoyu ve karar vericiler bakımından önemli bir mutabakatı beraberinde getirmiştir.
Ambargo Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bütününe dönük ne kadar büyük olumsuzluklar yaratırsa yaratsın, hayırlı bir sonucu, bu bağımlılığın aşılması için Türkiye’nin ulusal savunma sanayiine yönelmesinin ne kadar yaşamsal bir hedef olduğu konusunda kayda değer bir konsensüsün şekillenmesi olmuştur.
Ambargo tecrübesi, gerek sivil gerek askeri karar vericileri bu meseleye kuvvetli bir şekilde odaklanmaya sevk ederken, ulusal savunma sanayiini destekleyecek şirketlerin, vakıfların kurulması ve/ya da güçlendirilmesi sürecinin önünü açmıştır.
Türk Hava Kuvvetleri için TUSAŞ tarafından büyük ölçüde ulusal imkânlarla imal edilen KAAN savaş uçağının geçen hafta Ankara’da ilk deneme uçuşunu yapmış olmasını Türkiye’de yarattığı heyecan dalgasına tanıklık ederken, bugünlere gelmeden önce Türkiye’nin hangi sıkıntılı yollardan geçmek durumunda kaldığını kısaca hatırlatmak istedik.
Paylaş